10 Mart 2008 Pazartesi

Ankara

4 ay sonra Ankara'ya gittim. Yine eğlence, nümayiş, zıvanadan çıkış, vücudu toksine doyurma...
Aşti, Dikmen, Uzun Market, Eymir gölü, yine Uzun Market, yine Eymir gölü, ODTÜ lab'ı, ufak çaplı yangın, Dikmen, Meşrutiyet, Tunus, AŞTİ, otobüsü kaçırma... Ben bu rotayı izlerken, ceketimin ODTÜ lab'ında benden ayrılması, ertesi gün Tunus'ta yeniden buluşmamız vs...

Sanırım bir süre Ankara'ya gitmemeliyim. Benimle birlikte dolaşan arkadaşlarımı da bu pis-bok hayat tarzına sürüklememeliyim. "Kendim için bir şey istiyorsam namerdim." Yazık günah yahu, gencecik insanlar ak-kara demeden iki ciğerlerini de heba ediyor benimle.

O değil de, Call of Duty oynarken kül tablası niyetine kullandığı bardağı tutuşturan, durumu ancak arkasındakilerin "yanıyosun oğlum!"uyla fark eden, yüksek promilin etkisiyle yangını elini bastırarak söndüren ve oyununa devam eden insanlarla olmak kesinlikle çok eğlenceli.

Valla ya, niye gitmeyecekmişim, en yakın zamanda yine gitmeliyim Ankara'ya. Koçum Ankara.

5 Mart 2008 Çarşamba

Bitti

İşimdeki üç aylık aşırı yoğunluk azaldı. Mesai saatlerine saygılı bir çalışan oldum. Ama vücut aynı tempoyu sürdürmeye çalışıyor, benimle inatlaşıyor. Eve gelir gelmez tekrar çalışmak istiyor. Eve gelmeyerek buna geçici bir çözüm buldum.

Arada bir, bir anlık uykular olur hani. Gözler belki kapanmaz, vücut devrilmez ama bir an, sadece bir an uyur insan. Sonra da ürker ne kadardır uyuyorum diye. Bir anlık bir uyku olduğunu fark edip rahatlar ardından. İşte bu bir anlık uykulardan günde dört beş tane uyur oldum. Bozdum galiba bir takım ayarları. Eğer beynin kilitlenip kendini resetlemesi gibi bir olaysa bu, sanırım benimkinin performansı baya düştü. Format atmak lazım ama neyle?

Her neyse, en iyi arkadaş kitap filan değil, bildiğin yastıkmış. Hatta bazı kitaplar yastığı bile kıskanır olmuş ama uyurgezerin gazabına uğramış.